Gülşen’in tutuklanmasını hukukçular nasıl yorumladı?
Berza Şimşek | BBC Türkçe

Kaynak, DHA
Sanatçı Gülşen Bayraktar Çolakoğlu, 30 Nisan’da verdiği bir konser esnasında kullandığı ifadeler sebebiyle hakkında soruşturma başlatılmasının arkasından dün “halkı kin ve düşmanlığa tahrik yada aşağılama” suçlamasıyla tutuklandı. BBC Türkçe’ye konuşan hukukçular, eleştirdikleri Gülşen’e yönelik tutuklama kararının, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve yargı açısından gelinen noktayı gösterdiğini söylemiş oldu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülşen’in sahnede İmam Hatip Liselilere atıfta bulunmuş olduğu sözlerinden dolayı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 216. maddesi kapsamında resen soruşturma başlatmıştı.
Gülşen dün savcılığın talimatıyla Beşiktaş’taki evinde gözaltına alındı. İfadesinin arkasından tutuklama talebiyle adliyeye sevk edildi, sonrasında da mahkeme kararıyla tutuklandı.
İstanbul 2. Barış Ceza Hakimliği’nin tutuklama sonucunda, Gülşen’in halkı kin ve düşmanlığa açıkca tahrik etme suçunu işlediği mevzusunda “güçlü kabahat şüphesinin varlığını gösterir somut delillerin mevcut olduğu” kaydedildi.
Kararda, “adli denetim hükümlerinin yetersiz kalacağı” ve tutuklama kararının “daha uygun ve orantılı olacağı” değerlendirildi.
Gülşen mahkemedeki savunmasında, güvenlik ve savcılıkta verdiği ifadelerini yeniden ettiğini belirterek, “Bana gereksinim duyan bir çocuğum var. Ben kabahat işlemedim. Bana gereksinim olunan her an gelebilirim. Tutuksuz yargılanmak isterim. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum” dedi.
Sanatçı ifadesinde “İmam Hatip Liselileri kötülemek, onlara hakaret etmek amacı” taşımadığını kaydetti.
“Bu konuşma konsere katılanlara ya da medyaya hitaben yaptığım bir konuşma değildir” diyen Gülşen, o sırada bir orkestra üyesiyle şakalaştığını belirtmişti:
“En yakın arkadaşımla yaptığım esprinin insanları kışkırtıcı bir halde yorumlanmasını kabul etmiyorum. Şakalaşmanın herhangi bir gruba yönelik nefret içerikli olarak algılanması beni fazlaca üzmüştür. Kabahat işleme kastım yoktur.”
Sanatçının 30 Nisan 2022’de İstanbul’da bir konser esnasında sahnedeyken bir şahıs hakkında, “İmam Hatip’te okumuş bence daha ilkin kendisi, sapıklığı oradan geliyor” şeklindeki sözleri toplumsal medyada yayılmıştı.
Kime söylendiği belli olmayan söz mevzusu ifadenin yer almış olduğu videonun yayılmasının arkasından Twitter’da #GülşenTuklansın diye etiket açılmıştı.
Tutuklama sonucu öncesinde Twitter’dan bir izahat icra eden Hakkaniyet Bakanı Bekir Bozdağ, sanatçıyı kınamıştı:
Peki Gülşen’in sözlerini ve tutuklama kararını hukukçular iyi mi yorumluyor?
Sanatçıya yöneltilen suçlamanın detaylarını, gözaltı ve tutuklama kararlarının orantılı olup olmadığını, Gülşen’in sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini hukukçulara sorduk.
Gülşen’e yöneltilen “halkı kin ve düşmanlığa açıkca tahrik yada aşağılama” suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 216. maddesinde düzenleniyor:
(1) Halkın toplumsal derslik, ırk, din, mezhep yada bölge bakımından değişik özelliklere haiz bir kesimini, öteki bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa açıkca tahrik eden kimse, bu yüzden kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, toplumsal derslik, ırk, din, mezhep, cinsiyet yada bölge farklılığına dayanarak açıkca aşağılayan şahıs, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri açıkca aşağılayan şahıs, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Kaynak, Twitter / Gülşen
Sözüer: Gözaltına alınış şekli de tutuklanması da kanuna aykırı
2004 senesinde hazırlanan yeni Türk Ceza Kanunu’nun baş yapıcılarından, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, BBC Türkçe‘ye yapmış olduğu açıklamada gözaltına alma ve tutuklamanın “adil bir yargılama için lüzumlu ve mecburi olduğu hallerde” başvurulan tedbirler bulunduğunu, bu yüzden Gülşen’e yönelik kararların “kanuna aykırı” bulunduğunu söylemiş oldu:
“Sanatçı Gülşen’in ifadesi alınacaksa davetiye ile çağrılmalı ve çağrılma sebebi açıkça belirtilmeliydi, gelmezse zorla getirileceği de yazılmalıydı. Ortada ağır bir kabahat, suçüstü yokken meydana getirilen gözaltı kanuna açıkça aykırı. Aynı şekilde, meydana getirilen tutuklama da hukuken öne sürülen nedeni olmayan, kanundaki koşulları taşımayan bir uygulama. Üstelik adli denetim tedbirleri var, onlardan biri de uygulanabilirdi.”
Prof. Dr. Sözüer, Gülşen’in gözaltına alınış şeklinin ve tutuklanmasının bir tek Ceza Muhakemesi Kanunu’na değil, bununla beraber “Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına da aykırı” bulunduğunu belirtti.
TCK’nın 216. maddesindeki suçun işlenmiş sayılması için halkın toplumsal derslik, ırk, din, mezhep yada bölge bakımından değişik özelliklere haiz bir kesimini, öteki bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa açıkca “tahrik” etmesi icap ettiğini, buna ek olarak bu tahrikten dolayı kamu güvenliği açısından “açık ve yakın bir tehlikenin” ortaya çıkmasının koşul bulunduğunu söyleyen Sözüer, şu şekilde konuştu:
“Aylarca ilkin yapılmış ve ne şekilde, kime yönelik yapıldığı belli olmayan bir konuşmanın, toplumsal medyada servis edilmesi üstüne başlatılan süreçte açık ve yakın tehlikenin varlığından söz edilemez. Sadece kanunlar adeta yok sayılarak, Metin Akpınar, Sezen Aksu, Gülşen benzer biçimde sanatçılara yönelik hukuk dışı uygulamalar yapılıyor.”
Akdeniz: Toplumsal medya tepkisi açık ve yakın bir çekince oluştuğu anlamına gelmez
İstanbul Informasyon Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz de, bu suçun oluşması için “açık ve yakın bir tehlikenin” varlığının koşul bulunduğunu söylemiş oldu:
“Konserde tutuklama mevzusu ifadesinden sonrasında açık ve yakın bir çekince oluşmamıştır. Belli bir kesimin toplumsal medyada tepki göstermesi de açık ve yakın bir çekince oluştuğu anlamına gelemez. Kaldı ki İmam Hatipliler ‘toplumsal derslik, ırk, din, mezhep yada bölge bakımından değişik özelliklere haiz bir kesim’ olarak tanımlanabilir mi? Mümkün değil.”
Sönmez: Suçun işlenmesi için kasıt gerekir
Gülşen’in sözlerinin İmam Hatip Liseliler için bir hücum tehlikesi yaratmadığının altını çizen ceza hukuku uzmanı avukat Hürrem Sönmez de şunları aktardı:
“Açık ve yakın çekince kriterinin oluşabilmesi için eylemin buna elverişli olması gerekir, bu sözlerden sonrasında imam hatiplilere yönelik bir hücum mı olmuştur, bir çekince emaresi mi ortaya çıkmıştır, kamu barışını bozan bir durum mu ortaya çıkmıştır? Hayır, o halde açık, yakın tehlikeden bahsedilebilmesi de mümkün değildir.”
TCK’nın 216. maddesinde düzenlenen suçun işlenmiş sayılabilmesi için “kasıt” olması icap ettiğini de kaydeden Sönmez, “216. maddede düzenlenen kabahat kasten işlenebilir bir suçtur, doğrusu toplumun bir kesimini öteki kesime karşı tahrik etmek gayesiyle açıkca işlenmiş olması gerekir” dedi.
Sönmez sözlerine şu şekilde devam etti:
“Somut vakada şahıs bu sözleri tek bir kişiye yönelik söylemiş ise sadece o kişinin kişilik haklarının ihlâl edilip edilmediği tartışılabilir yoksa buradan yola çıkarak halkın bir kesimine yönelik olarak suçun unsurlarının oluştuğundan söz edilemez.”

Kaynak, Twitter / Gülşen
Gülşen’in sözlerinin “ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını” söyleyenler de oldu.
İçişleri Bakanı Süleyman Asil, Gülşen’in sözlerini “milyonlarca imam hatipliye hakaret, tahkir, aşağılama ve kutuplaştırma” olarak yorumlarken, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Gülşen’i “nefret suçu işlemekle” suçladı.
Gülşen’in sözlerini “amacını aşmış bir latife” olarak yorumlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tutuklama kararıyla gelecek yıl yapılması beklenen seçimler öncesi “gençleri birbirine düşürmenin” hedeflendiğini söylemiş oldu.
Kılıçdaroğlu, “Ey vatan kurtaran savcı ve hakim, ‘Çürükler, adiler, s**tükler, cibilliyetsizler…’ bunlar kimin laflarıdır? Bu tarz şeyleri bu aziz millete kim söylemiş oldu? Hukuka, adalete ihanet etmeyin; sanatçıyı derhal özgür bırakın!” ifadelerini kullandı.
“İmam-Hatip Okullarına ve mensuplarına hakaret edilmesi kabul edilemez” diyen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise Gülşen’i kınadı.
Gülşen hakkında kabahat duyurusunda bulunan Ulusal Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
“Kuruluşundan bu yana ülkenin ulusal ve tinsel değerleriyle nesillerin yetiştiği bu kurumlara yada herhangi bir okul türümüze ya da bu okullarımızda eğitim gören öğrencilerimize yönelik aşağılayıcı ve ötekileştirici sözlerin sarf edilmesi asla kabul edilemez.”

Kaynak, DHA
Akdeniz: İfade özgürlüğü siyaseten rahatsız eden söylemleri korumak için var
Bununla birlikte İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından olan Prof. Dr. Yaman Akdeniz ise ifade özgürlüğünün hoşa giden değil, tam da hoşa gitmeyen söylemleri korumak için var bulunduğunu söylemiş oldu:
“İfade özgürlüğü bir tek her insanın beğenmiş olduğu ve hoşuna giden söylemler korumamaktadır. Tam aksine, ifade özgürlüğü, hoşumuza gitmeyen, siyaseten rahatsız eden, tepki çeken tüm söylemleri korumak için vardır. Aksi düşünülemez. Normal olarak ifade özgürlüğünün de sınırları vardır. Bu söylemi ile Gülşen’e kızabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, fakat tutuklayıp, yargılayamazsınız.”
Bu kanunun maddesinin amacının “çoğunluğa karşı azınlık durumda olanı korumak” bulunduğunun altını çizen Sönmez, şunları belirtti:
“Bu maddenin amacı hakim yapıya yada çoğunluğa karşı azınlık durumda olanı korumaktır yoksa hukuk eli ile egemen yapı ve görüş lehine baskı oluşturmak değildir. Sözleri, giyim seçimi, düşünceleri toplumun bir kesimi tarafınca rahatsız edici bulunan toplumun gözü önündeki bir figürün bu türden bir suçlama ve tutuklama tedbiri ile karşı karşıya kalması hukukun hakim ideolojiye hizmet etmesi anlamına gelir.”
BBC Türkçe’ye konuşan hukukçulara bakılırsa, Gülşen’e yönelik tutuklama sonucu Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve yargı açısından gelinen noktayı gösteriyor:
“Gülşen’in tutuklanmasını hukukla açıklamak mümkün değil” diyen Akdeniz, “Amaç yaklaşan 2023 seçimleri öncesinde muhalif kesimi susturmaktır, susmayanın sonunun nasıl biteceğini göstermektir” diyor.
“Adli kontrole dahi gerek olmayan bir durumda tutuklama sonucu verilmesi Türkiye’de yargının geldiği nokta ile ilgili bir durumdur, haklardan ve özgürlüklerden yana yorumun esas olması, yargı bakımından övünülecek olan şeyin bu olması gerekirken, yargı mensupları cephesinde bu türden ölçüsüz ve tutuklama kararları adeta bir gurur nişanesi ve terfi öne sürülen nedeni halini almıştır” diyen Sönmez, ifade özgürlüğünün korunmamasının devletin yükümlülüklerini ihlâl etmesi anlamına geleceğini söylüyor:
“Toplumdaki aykırı seslere, istisnai hatta rahatsız edici fikirlere karşı hukuk güvencesinin olmaması devletin Anayasa’da düzenlenen koruma ve ihlâl etmeme yükümlülüklerini yerine getirmemesi anlamına gelir.”
“AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının yerine getirilmediği, haksız gözaltı ve tutuklamaların sistemli şekilde bir baskı ve korkutma aracı olarak uygulanmış olduğu bir yerde, hukuk devleti ve demokrasi yaşayamaz” diyen Sözüer de acilen Avrupa Birliği üyelik sürecinde ceza hukuku alanında “şahıs hak ve özgürlüklerini güvence altına alma” amacıyla kabul edilen sadece şu an “rafa kaldırılan” reformların yaşam geçirilmesi çağrısı yapıyor.
Yoruma kapalı.